3 Aralık 2009 Perşembe

İSTANBUL’DA GROTOWSKİ BULUŞMASI


Unesco tarafından 2009’un Grotowski yılı ilan edilmesi nedeniyle dünyanın her yerinde Grotowski ile ilgili etkinlikler düzenleniyor. Bunlardan biri de Yeditepe Üniversitesi, Polonya Başkonsolosluğu ve Garajistanbul’un katkılarıyla 2-3 Kasım tarihlerinde İstanbul’da gerçekleştirildi. Bu organizasyonun gerçekleşmesi büyük oranda Ayşın Candan’ın kişisel gayretleri sayesinde mümkün oldu. Açık Radyo tarafından tamamı kaydedilen etkinliklerin kapsamlı bir dosya halinde Mimesis’in önümüzdeki baharda çıkacak 17. sayısında yayınlanacağını belirtelim. Bu yazıda 2-3 Kasım tarihlerinde gerçekleşen etkinliklere dair sizleri kısaca bilgilendirmeye çalışacağım.
İki güne yayılan etkinlik içinde iki konferans, üç film gösterimi ve bir panel gerçekleştirildi.
Konferanslardan ilki Varşova Üniversitesi kültür araştırmaları ve gösterim antropolojisi profesörü ve Polonya Bilimler Akademisi kültür araştırmaları kurul başkanı Leszek (Leşek) Kolankiewicz tarafından verildi. On the Road to Active Culture: the Activities of Grotowski’s Theatre Laboratory Institute in the Years 1970-77 (Etkin Kültür Yolunda: Grotowski’nin Tiyatro Laboratuarı Enstitüsünün 1970-77 arası Etkinlikleri, Wroclaw, 1978) kitabının ve tiyatro antropolojisi konularında çeşitli yapıtların yazarı olan Kolankiewicz ağırlıklı olarak Grotowski’nin “Kaynaklar Tiyatrosu” döneminden bahsetti. Grotowski’nin bu dönemde katılımcı bir tiyatro pratiğinin arayışında olduğunu, farklı kültürlerden alınmış tekniklerle çalıştığını, bu tekniklerin bir tür teste (doğulu teatral teknikler batılı oyuncular tarafından icra edilebilir mi?) tabi tutulduğunu anlattı. Tiyatro antropolojisi ağırlıklı bir konuşmaydı.
İzleyicilerin çoğunluğunu tiyatro bölümü öğrencileri oluşturuyordu ve ne yazık ki önemli bir kısmı devam zorunluluğu nedeniyle konferansa katılmış gibiydi. İlgiyle izleyenlerin yanı sıra “bu anlatılanlar ne işimize yarayacak?” havasında bakanlar çoğunluktaydı sanırım. Hatta soru cevap kısmında öğrencilerden biri “Profesörsünüz ama anlattıklarınızdan hiçbir şey anlamadım. Bu dedikleriniz benim ne işime yarayacak?” deyince ortamda ufak çaplı bir infiale neden oldu. Bazı öğrenciler bu sorunun çevrilmemesini talep ettiler, ama iş işten geçmişti. Kolankiewicz soruyu kibarca yanıtladı ve sözü Flaszen’e bıraktı.

İkinci konferans 1959 yılında Grotowski ile birlikte daha sonra Tiyatro Laboratuarı adını alacak olan 13 Sıralı Tiyatro’yu kuran Ludwik Flaszen (Flaşen) tarafından verildi.

Bu noktada Flaszen’i bir miktar tanımakta fayda var. Grotowski’nin yakın çalışma arkadaşı olan Flaszen Polonya’nın 20. yüzyıldaki en önemli tiyatro düşünürlerinden biri. Kendisi Grotowski ile çalışmaya başlamadan önce dramaturg, yazar ve eleştirmen olarak tanınıyordu. Kendisine bir tiyatro kurması önerildiğinde, küçük bir kasaba olan Opole’yi seçti ve henüz birkaç oyun yönetmiş olan aykırı yönetmen Grotowski’yi bu tiyatro kumpanyasının başına getirdi. İkili burada yürüttükleri çalışmalar sonucunda “Yoksul Tiyatro” anlayışını oluşturdular. Topluluktaki rolü “şeytanın avukatı” olarak kabul edilen Flaszen’in ismi gölgede kalsa da, döneme ait yazılı kaynakları inceleyenler onun “Yoksul Tiyatro” anlayışının oluşturulmasında ne kadar önemli bir role sahip olduğunu fark ederler.

Flaszen konuşmasına politik bir giriş yaptı. Tiyatro Laboratuarı’nın kuruluşu sırasında Polonya’daki politik, ekonomik ve kültürel atmosferin güzel bir analizini yapan Flaszen kendisinin ve Grotowski’nin politik duruşunu “reel sosyalizme karşı ‘insani yüzü olan’ bir sosyalizm için çalıştık” şeklinde özetledi. İçinde bulundukları dönemde totaliter bir rejimin sansür benzeri uygulamalarının ağırlığını vurgulayan Flaszen, bundan kaçınabilmek için küçük bir kasabada, bir parça içine kapalı bir kumpanya pratiği geliştirdiklerini ve böylelikle daha özgür bir yaratım ortamına kavuşabildiklerini belirtti. [Konferans sonrasında zaman darlığı nedeniyle ancak birkaç soruluk bir röportaj yapma fırsatı bulduğumda şöyle bir soru yönelttim Flazsen’e: “İçine kapalı bir tiyatro pratiği örgütleyerek özgürleştiğinizi söylüyorsunuz, ama bu durumun paradoksal olarak tiyatronuzun kamusal ve politik etkisini zayıflattığını düşünüyor musunuz?” Flaszen yaptıkları oyunlardaki metaforik temaların aslında o dönemde Polonyalı seyirciler için gayet politik anlamlar içerdiğini söyledi. Ayrıca aradan elli yıl geçtikten sonra bile, hala bunları konuşuyor olmamızın topluluğun kamusal etkisinin pek de zayıf olmadığının göstergesi olduğunu belirtti. Aslında buradan güzel bir tartışma başlayabilirdi -mesela Grotowski’nin Polonya içindekinden ziyade, Brook, Barba gibi isimlerin reklamı sayesinde yurt dışında güçlü bir etkiye ulaştığını söyleyebilirdim- ama zamanımız kısıtlıydı.] Flaszen daha sonra Yoksul Tiyatro dönemini karakterize eden diletantizm (heveskarlık, amatörizm) eleştirisi, via negativa yöntemi, oyunculukta organiklik gibi temel kavramları açıklayan bir konuşma yaptı. Uzun bir süre de oyunculuk alıştırmalarından bahsetti.

Konuşmasına başlarken Yoksul Tiyatro döneminde tiyatroda mekanik araçların kullanımından kaçındıklarını belirten Flaszen, konuşmasını mikrofonsuz olarak yapmayı tercih etti. Konuşması sırasında öğrencilerin salona girip çıkması karşısında kibarca uyarıda bulundu. Aslında trajik bir durum olduğunu söylemem gerek, en azından bende böyle bir etki oluştu: Karşımızda yirminci yüzyılın ikinci yarısına damgasını vurmuş avangard çalışmalar üzerinde en etkili tiyatro akımının kurucularından biri, bir yaşlı üstat vardı ama seyircinin önemli bir kısmının bundan, bu buluşmanın öneminden pek haberi yoktu. Bu buluşmaya öğrencilerin biraz daha bilgilendirilmiş olarak gelmeleri sağlansa ve devam zorunluluğu olmadan gönüllü katılım gerçekleşse sanırım daha iyi bir ortam oluşurdu.

Flaszen’le konferans sonrası yaptığım konuşmada Grotowski’nin paratiyatro dönemine nasıl baktığını sorma fırsatım oldu (Grotowski 70’li yılların başında tiyatrodan uzaklaştı ve paratiyatro adı verilen bir pratiği hayata geçirmeye başladı. Daha sonra sırasıyla Kaynaklar Tiyatrosu, Objektif Drama ve Vasıta Olarak Sanat dönemleri gelir ki bunlar da parateatral etkinlikleri içerir.) Flaszen bu sorum karşısında, bir zen öğretisine atıfta bulunarak önemli ve zor olanın “uçmak ama yerden iki santim yükseklikte uçmak” olduğunu, mütevaziliği elden bırakmamak gerektiğini vurguladı ve şöyle dedi: “Grotowski çok yükseğe uçtu.”

Ayın günün akşamında bir film gösterimi vardı. Son yıllarında Grotowski ile çalışan ve Grotowski’nin el verdiği çırağı olarak kabul edilen Thomas Richards’ın bir çalışması izlendi: “Aya İrini’de Aksiyon”. Grotowski Thomas Richards’a o denli güveniyor ki Pontedera’daki araştırma merkezlerinin adını “Jerzy Grotowski-Thomas Richards Çalışma Merkezi” olarak saptıyor. 2003-2005 yılları arasında bir bölümü ülkemizde yürütülen “Kesişen Yollar” projesi kapsamında kaydedilen film Aya İrini’de Aksiyon araştırma merkezinin oyunculuk performansında vardıkları üst düzey noktayı görmek açısından önemliydi. İzlediğimiz şey dinsel ve mistik temaları, çağrışımları olan şiirsel bir performanstı. Topluluk bu performans için şöyle diyor: “İzleyeceğiniz şey ne bir doğaçlama, ne de bir gösteri. Gösterilmek için hazırlanmış bir şey değil. Seyirci olsa da olmasa da yaptığımız bir şey.” Sanırım “Aksiyon”un seküler bir ritüel olma yönüne vurgu yapmak için bu uyarıyı yapıyorlar ama izlediğimiz şey bana göre apaçık üst düzey bir gösteri.

İkinci gün Yeditepe Üniversitesi’nde süren etkinlikte iki film gösterimi daha yapıldı. “On Üç Sıralı Tiyatro” ve “Akropolis”. “On Üç Sıralı Tiyatro” Grotowski’nin Yoksul tiyatro dönemine odaklanan bir belgeseldi; “Akropolis” ise yine aynı dönemde topluluğun üretmiş olduğu prodüksiyonun filme alınmış gösterimiydi.
Film gösterimleri sonrasında Ayşın Candan’ın yönetiminde “Grotowski’nin Türk Tiyatrosu üzerinde Etkisi Duyuluyor mu?” başlıklı açık oturum gerçekleştirildi. Katılanlar Mimesis dergisinden Hakan Gürel, Tiyatro Anadolu’dan Enis Yıldız, Theater des Augenblicks’ten Gül Gürses ve akademisyen kimliğinin yanı sıra oyun yazarlığı ve yönetmenliği ile de tanıdığımız Çetin Sarıkartal. Açılış hem Grotowski hem de etkinlikle ilgili bilgilendirici bir konuşmayla Ayşın Candan yaptı. Konuşmasının sonunda Grotowski metinlerini Türkçeye kazandıran Mimesis’in önemine değinen Candan sözü bu noktada Hakan Gürel’e bıraktı. Hakan Gürel konuşmasında Mimesis’i yayına hazırlayan Tiyatro Boğaziçi’nin hangi noktalarda Grotowski’den etkilendiğini, hangi noktalarda ayrıştığını açımlayan doyurucu bir sunuş yaptı. Ardından bir dönem kendi çalışmalarında Grotowski tekniklerini kullanan Enis Yıldız bu çalışmalardaki deneyimlerini paylaştı. Daha sonra söz alan ve özellikle Grotowski’nin son dönem çalışmalarına yakından tanıklık eden Gül Gürses de kendi deneyimlerini aktardı. Özellikle 2003-2005 yılları arasında kendisinin yürütücülüğünde gerçekleştirilen “Kesişen Yolların İzinde” projesiyle ilgili anlattıkları bizim için bilgilendirici oldu. Konuşmacı olarak ismi açıklanmasına rağmen rahatsızlığı nedeniyle Beklan Algan’ın panele katılamaması önemli bir eksiklik oldu. (Bu eksikliği kendisiyle yapacağımız röportaj sayesinde Mimesis’in 17. sayısında kapatmayı umuyoruz.) Beklan Algan’ın yokluğunda, seyirciler arasında bulunan ve İBŞT’deki Tiyatro Araştırma Laboatuarı’nda (TAL) Algan ile uzun süre çalışmış olan Nadi Güler TAL’de yapılan çalışmalar hakkında bilgi verdi. Son olarak konuşan Çetin Sarıkartal ise kuramsal bir çerçeve oluşturdu. Söze “kendisinin bir Brecht öğrencisi” olduğunu söyleyerek başlayan Sarıkartal, Grotowski ile Brecht arasında paralellikler kurdu. Bu noktada bir süre tartışma yaşandı. Sonuç olarak seyirciler oldukça nitelikli ve yer yer tartışmaların yaşandığı güzel bir panele tanıklık ettiler.

Kısaca özetlemeye çalıştığım Grotowski etkinliğinin son derece yararlı bir çalışma olduğunu belirtmem gerekiyor. Yüzyıl sonu avangard tiyatrocular üzerinde önemli bir etkiye sahip olan Grotowski’nin yeniden gözden geçirilmesi, belli noktalarda onunla hesaplaşılması Türkiye tiyatrosu için kritik bir öneme sahip. Bu türden çalışmaların daha sık gerçekleştirilmesi, tiyatrocuların bu tür etkinlik başlıkları çerçevesinde bir araya gelerek deneyimlerini paylaşması ve düzeyli tartışmalar yürütmesi, kuşkusuz tiyatromuza büyük katkı sağlayacak. Araştırma ve kuram açısından kuraklık yaşayan tiyatromuza bu tür etkinlikler can suyu oluşturuyor. Bir kez daha başta Ayşın Candan olmak üzere tüm emeği geçenlere teşekkür ediyor ve bu tür etkinliklerin devamını diliyorum.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder