23 Haziran 2004 Çarşamba

DENİZLİ ULUSLARARASI AMATÖR TİYATROLAR FESTİVALİ'NDEN NOTLAR



Bu yıl yirmincisi düzenlenen Denizli Uluslararası Amatör Tiyatrolar Festivali kapsamında 9 yerli, 5 yabancı oyun sergilendi; ülkedeki 4 amatör tiyatro örgütlenmesinin (İATP, ATÇ, ATÜK, VATİG) katılımıyla "Amatör Tiyatrolarda Örgütlenme Modelleri" başlıklı bir panel düzenlendi; Tiyatro Boğaziçi'nden Cüneyt Yalaz ve Fırat Güllü'nün yürütücülüğünde farklı gruplardan yaklaşık 18 katılımcı ile -daha önce İATP kapsamındaki grupların katılımıyla gerçekleştirilen- "Fiziksel Eylem" başlıklı bir oyunculuk atölyesine yer verildi. Türkiye’nin farklı illerinden, farklı türden amatör topluluklarının bir araya geldiği bir ortama zemin oluşturan Denizli Uluslararası Amatör Tiyatrolar Festivali amatör/alternatif toplulukların on gün boyunca tiyatro tartışıp, fikir alışverişinde bulunabilecekleri, farklı anlayışlarla üretilmiş oyunlar izleyebilecekleri, atölye tarzı çalışmalarla birlikte üretim yapabilecekleri nitelikli bir festival olma şansına sahip olduğu için daha ayrıntılı bir analize ihtiyaç duyuyor. Bu yazının amacı da hem festivali tanıtmak, hem de eldeki olanakları zorlayarak ne gibi açılımlara yönelinebileceği konusunda fikir üretmek.

Festival Organizasyonu
Her ne kadar Denizli Uluslararası Amatör Tiyatrolar Festivali’nin bu yıl yirmincisi düzenlenmiş olsa da tam anlamıyla bir “gelenekselleşmişlikten”, yirmi yıllık bir birikimden bahsetmek zor. Yakın zamana kadar TOBAV’ın (Devlet Tiyatroları, Opera ve Balesi Çalışanları Vakfı) belirleyici olduğu bir festival pratiğinden söz edilebilir. Devlete bağlı kurumlardaki tiyatro, opera ve bale çalışanlarına ait bir vakıf Denizli’deki amatör tiyatro festivaliyle nasıl böyle belirleyici bir ilişkiye sahip olabilir? Bu soru Denizli Belediyesi Şehir Tiyatrosu’nun yeni yönetimini de rahatsız etmiş olacak ki Denizli festivali iki yıldır TOBAV'dan bağımsız ve bütünüyle yerel bir organizasyon olarak düzenlenmekte. Festivalin organizasyonunda ağırlıklı rolü Denizli Belediyesi Şehir Tiyatrosu kadrosu ve bu topluluğun yöneticisi Deniz Kaptan üstlenmekte
[1]. Sözü edilen yapı iki yıldır uluslararası festival dışında iki amatör festivalin daha organizasyonunu üstlenmeye başlamış: Denizli Belediyesi Okullararası Tiyatro Şenliği ve Denizli Belediyesi Amatör Tiyatrolar Şenliği. Bu iki yeni şenlik tümüyle yerel gruplara ayrılmış durumda ve bu yıl bu iki şenlikte toplam 18 oyun sergilenmiş. Uluslararası şenlik ise bu iki şenliğin ardından ve ağırlıklı olarak Denizli dışı grupların katılımına yönelik olarak organize ediliyor. Yine iki yıldır festival yöneticisi Deniz Kaptan'ın belirlediği isimlerden oluşan bir seçici kurul festivale katılmak için başvuru yapan grupların oyunlarını videodan izleyerek bir değerlendirme yapıyor ve seçimi gerçekleştiriyor. Bu yılki seçici kurul Deniz Kaptan dışında şu isimlerden oluşuyordu: Doç. Dr. Nurhan Tekerek (Isparta Süleyman Demirel Üniversitesi Sahne Sanatları Bölümü); Doç. Dr. Kadir Çevik (Ankara Üniversitesi Dil Tarih Coğrafya Fakültesi Tiyatro Bölümü) ve Cüneyt Yalaz (Tiyatro Boğaziçi ve İATP adına). Festivale katılmasına karar verilen grupların dışında başvuru yapan tüm gruplardan birer temsilci eğer isterlerse festival boyunca gözlemci olarak ağırlanıyor ve bütün etkinliklere katılabiliyorlar.


Bu noktada değerlendirilmesi gereken bir iki başlık var. Bunlardan birincisi festival organizasyonunda DBŞT’nin yalnız kalması. Denizli’de DBŞT’nin dışında birkaç tane amatör tiyatro topluluğu var. Bunun yanı sıra birkaç tane de kurulma aşamasında olan topluluk var ki Deniz Kaptan bu toplulukların oluşumuna da katkıda bulunuyor. Denizli’deki diğer topluluklar festival organizasyonunda yer almıyorlar. Festival yöneticisi Deniz Kaptan bu toplulukların katkılarına açık olduklarını, hatta çağrıda bulunduklarını ama olumlu yanıt alamadıklarını söylüyor. Bu konuda DBŞT’nin daha ısrarcı olması ve festivali “tabana yaymak” açısından Denizli’deki diğer toplulukların da festival organizasyonuna katılımını zorlaması gerekiyor. Bunun yanı sıra festivale katılacak Denizli dışından gelen toplulukların “turistik” bir zihniyetten uzak bir biçimde festivalde nasıl bir sorumluluk üstlenebilecekleri, ne tür katkılar sunabilecekleri üzerine de kafa yormak gerekiyor. Mevcut haliyle grupların çoğunluğu gelip oyunlarını sergiliyorlar ve bir sonraki gün gidiyorlar (oysaki festival kalmak isteyen grupları bütün festival süresince ağırlama olanağını sunuyor). Dolayısıyla ne festival ortamından faydalanabiliyorlar ne de -sergiledikleri oyunun dışında- bu ortama katkıda bulunabiliyorlar.


Değinilmesi gereken bir başka konu da seçici kurul mekanizması. Yukarıda da belirtildiği gibi seçici kurul mart ayının ortalarında bir araya geliyor ve yapılan başvuruları değerlendiriyor. Değerlendirme yapmak için görüntü kaydı izlenen oyunun niteliği, yani estetik açıdan belli bir çıtanın üstünde olması dışında fazla bir kriter yok ortada. Bu yılki seçici kurulun inisiyatifi ile oyunların niteliklerinin yanı sıra toplulukların yapısı, tiyatroya yaklaşımları, yaptıkları işin teatral politikalar açısından nereye oturduğu gibi kriterler de gündeme gelmiş olsa da, gerek topluluklara dair bu yönde pek veri olmaması, gerekse bu kriterler üzerinde tartışmak için yeterli zaman bulunmaması nedeniyle bu tür öğeler bir tür “ek kriter” gibi, zaman zaman gündeme geldi. Festivalin sadece amatör tiyatrocular tarafından izlenilen “kapalı devre” bir festival olmadığı, kentteki tiyatro seyircisinin katılımının da hedeflendiği dikkate alınacak olursa seçilecek oyunların belli bir çıtanın üzerinde olması, hangi türde olursa olsun bir seyir zevkine sahip olması göz ardı edilemeyecek bir nokta. Fakat bir gün içinde kırka yakın oyun izleyerek, hem de bu oyunların yalnızca görüntü kayıtlarına bakılarak (ki bu kayıtlar da topluluğun imkanları doğrultusunda görüntü kalitesi açısından çeşitlilik arz ediyordu), sergilenen oyunun niteliği konusunda kesin bir fikre sahip olmak mümkün mü? Elbette değil. Bu yöntemle yapılabilecek tek şey özensiz ve perspektifsiz olduğu ilk bakışta anlaşılabilen prodüksiyonları elemek olabilir. Bunun dışındaki başvuruları değerlendirebilmek için Festival’in başvuru sahibi topluluklarla daha yakından ilişki kurması ya da bu ilişkilenme sürecini çok önceden başlatması gerekiyor. Ayrıca alınabilecek önlemler arasında toplulukların başvuru sırasında yalnızca görüntü kayıtlarıyla yetinmeyip, kendi yapılarını, tiyatroya yaklaşımlarını daha ayrıntılı bir biçimde yazıya dökmeleri istenebilir. Akla gelebilecek bir diğer öneri, başvuran toplulukların yalnızca sergileyecekleri oyunla değil, sunabilecekleri seminerleri ve yürütebilecekleri atölye çalışmalarını da başvuru sırasında önermelerini istemek olabilir. Böylelikle seçme kriterlerinde bir belirginleşme sağlanabileceği gibi, toplulukların Festival ortamına yapacakları teatral katkının düzeyi de arttırılmış olur.


Yaşanan sıkıntılardan biri de Festival’in Seçici Kurulu’nun bir araya geldiği tarihte (yaklaşık mart ayı ortaları) Türkiye’deki birçok amatör topluluğun o sezonki oyunlarını henüz çıkarmamış olmalarından kaynaklanıyor. Amatör topluluklar, özellikle de üniversite toplulukları oyunlarını nisan ya da mayıs aylarında sahneliyorlar. Hal böyle olunca birçok topluluk Festival’e başvuruda bulunamıyor ya da (eğer varsa) repertuarındaki oyunlardan biriyle başvuruda bulunuyor. Eğer yukarıda önerilen kriterler (topluluk yapısı, perspektifi, sunulacak seminer ya da atölye çalışmaları, vb.) gündeme getirilip, yalnızca birkaç sahnenin eskiz görüntüleriyle yetinilmesi söz konusu olabilirse bu sorunun da üstesinden gelinebilir. Ama hiç kuşkusuz bütün bunların yanı sıra daha sağlıklı olan yol topluluklarla bütün seneye yayılan bir ilişkinin tutturulabilmesi.


Festivalde Sergilenen Oyunlar
Festivalde her topluluk oyununu en az iki kez sahneliyor. Genellikle bu oyunlar aynı gün içinde (biri gündüz biri akşam oyunu olmak üzere) sergileniyorlar. Oyunlar farklı mekanlarda sergilenebiliyor. Örneğin bu yıl kullanılan mekanlar: iki tiyatro salonu (Belediye Kültür Merkezi -700 kişilik- ve Çatalçeşme Oda Tiyatrosu -240 kişilik-), şehir içinde birkaç sokak/alan, birkaç köy ve kasaba meydanı ve kapanış gösterisinin yapıldığı Pamukkale’deki antik tiyatro. Ağırlıklı olarak kullanılan iki tiyatro salonundan birisi -Belediye Kültür Merkezi- aslında bir sinema salonu. Akustik özellikleri itibariyle oldukça kötü durumda ve ses yalıtımı sorunu olduğu için yan taraftaki diğer sinema salonundan silah efektleri, patlamalar, vs. gelebiliyor. Bu salonun ileriki senelerde kullanılmaması Festival açısından daha hayırlı olabilir -ki özellikle bu salonda gösteri yapan topluluklar bir daha burada oyun sahnelemek istemiyorlar. Çatalçeşme Oda Tiyatrosu ise hem teknik olanakları, hem oturma düzeninin iyiliği, hem de akustiğinin kalitesiyle zevkle tiyatro izlenebilen bir mekan. Fakat Festivali düzenleyen DBŞT çalışanları tek başına Oda Tiyatrosu’nun Festival’in yükünü kaldıramayacağını düşünüyorlar -ki pek de haksız sayılmazlar.


Bu yıl seçici kurul şu yerli oyunların katılımına karar verdi: "Üç Tanıdık Hikaye / Franca Rame, Dario Fo" (ÖKM EAT), "Barış / Aristophanes" (Makine Mühendisleri Odası İzmir Şubesi-Kentin Oyuncuları), "Kurban / Güngör Dilmen" (Üçüncü Zil Tiyatro Topluluğu), "İki Bavul Dolusu / Nedim Buğral, Özgürtürk Çalık" (Mustafa Kemal Paşa Bölge Tiyatrosu), "Kel Şarkıcı / Ionesco" (Ege Üniversitesi Tiyatro Topluluğu), "Kamyon / Mehmet Baydur" (Tiyatro Telekom), "Misafir / Bilgesu Erenus" (Mavi Sahne).


Festivale katılan yabancı oyunlar ise şunlar: "Öldü ve Evlendi / Rafiel Efistavi" Theatre Higia (Gürcistan), "Kurka'nın Düğünü / M. Djavakhishvili, G. Tsabadze" Theatre Studio Berikebi (Gürcistan), "Döngü / Kole Chasule" Theatre Roma (Makedonya), "Son / Vanda Salkauskiene" Joniskis Adult Theatre (Litvanya), "Ağızdan Kulağa / Ernst Jandl" Die Karawane Düsseldorf (Almanya).


Bu on dört oyunla birlikte düşünüldüğünde bir ay içerisinde Denizli'de otuzun üzerinde amatör oyun sergilendiği ve bu oyunlara belli bir seyirci ilgisinin olduğu söylenebilir. Öğrendiğimize göre özellikle yerel grupların oyunlarına ciddi bir seyirci ilgisi oluşmuş durumda. Uluslararası festival için konuşmak gerekirse, oyundan oyuna değişmekle beraber, seyirci sayısının özellikle akşam oyunlarında istenilen düzeye ulaştığı söylenebilir.


Oyunların niteliği için ise farklı gözlemler yapılabilir. Fakat genel olarak Seçici Kurul’un yukarıda sayılan handikaplar çerçevesinde özenli bir çalışma yürüttüğünü, seyirci karşısına düzeysiz ya da özensiz oyunların çıkmadığını söylemek mümkün. Festival programındaki oyunlara bakıldığında çok farklı tarzda oyunları Festival süresince izlemenin mümkün olduğunu görebiliyoruz. Yapılan başvuruların tamamı göz önüne alındığında amatör tiyatro topluluklarında oyun seçimi konusunda ciddi sorunlar yaşandığını söyleyebiliriz. Ama bu başka bir yazının konusu olabilecek kadar kapsamlı bir mesele. Şimdi Festival’e katılan oyunlara değinelim.


İzleme olanağı bulduğumuz kadarıyla Festival’e Gürcistan’dan katılan ve bir tiyatro okulunun grubu olan Theatre Studio Berikebi’nin oyunu Kurka’nın Düğünü Festival’in en çok beğeni toplayan oyunu oldu denilebilir. Kurka’nın Düğünü müzikal yapısı, oyuncularının dans, oyunculuk ve şarkı söyleme yetenekleri ile dikkati çekiyor, detaylı, ciddi ve yoğun bir çalışmanın ürünü olduğu her halinden belli oluyordu. Diğer Gürcü ekibi Theatre Higia’nın Öldü ve Evlendi’si de mütevazi ve eğlenceli bir oyun olarak seyircinin beğenisini topladı. Alman grubun oyununda şiir-müzik-tiyatro ilişkisine dair ilginç bir takım denemeler olmakla beraber oyunun seyircinin ilgisini pek çekemediği söylenebilir. Makedon topluluk Theatre Roma’nın Döngü’sü o bölgede yaşanan iç savaşı sorgulayan, savaş karşıtı bir çalışmaydı ve bir sokakta sergilendi. Yer yer kaba soyutlamalara başvursa da yaşadıkları coğrafyanın gerçeklikleri üzerine tartışma açmaya çalışan bir oyun olması nedeniyle dikkate değerdi. Festival’e katılan tiyatrocular tarafından beğeniyle karşılanan oyun halktan aynı ilgiyi görmedi. Diğer yabancı topluluklardan farklı olarak, Makedonlar (içlerinden birinin az çok Türkçe bilmesinin de sayesinde) Festival ortamına daha çok nüfuz edebildiler ve ileriye dönük ilişkiler kurabildiler.


Burada bir parantez açıp yabancı topluluklarla ilgili gözlemlerimizi aktaralım. Yabancı toplulukların seçiminde Seçici Kurul’un daha "seçici" olması gerekiyor. Zira yabancı topluluklar -dil sorununun da katkısıyla- Festival’e yalnızca oyunlarını sergileyerek katkı sunuyorlar. Bunun dışındaki atölye, panel, tartışma, toplantı gibi etkinliklere katılamıyorlar. Festival’e katılan her topluluğun Festival süresi boyunca Denizli’de kalma hakkı olduğu için yabancı topluluklar bu haklarını sonuna kadar kullanıp güzel bir bahar tatili yapıyorlar. Oyunların bir kısmını izliyorlar, onun dışında kalan zamanlarda Denizli çevresinde turistik gezilere çıkılıyor, geceleri sık sık diskolar ziyaret ediliyor vb. Kısacası Festival’e katılımları teatral olmaktan çok turistik bir nitelik taşıyor. Bu durum Festival’in finansörü olan Denizli Belediyesi’nin arzu ettiği bir şey olabilir tabii. Ama Festival’in teatral niteliğinin ön plana çıkması isteniyorsa bu turistik aktivitelerin sınırlanması gerekiyor. İlk elden akla gelen önerilerden biri yabancı toplulukların Denizli’de kalış sürelerinin sınırlanması olabilir.


Şimdi de izleyebildiğimiz kadarıyla, Festival’e Türkiye’den katılan topluluklara değinelim. İATP toplulukları içinde Festival’e katılan tek topluluk ÖKM EAT idi. Topluluk Üç Tanıdık Hikaye adlı oyunlarını sergiledi. İki gösteriden ilki düşük bir performansla sergilenmekle beraber akşam oyunu daha kalabalık bir seyirciyle buluştu ve daha yüksek bir performansla sergilendi. İzmir Makine Mühendisleri Odası'nda çalışmakla beraber bünyesinde sadece bir makine mühendisi barındıran Kentin Oyuncuları Denizli'ye bir buçuk saat uzaklıktaki Akkent kasabasının meydanına kurdukları konstrüksiyonlarıyla bir sokak tiyatrosu sergilediler. Kadro anlamında kozmopolit bir yapıya sahip olan topluluğun Barış’ı sokak tiyatrosuna has hareketli trükler sayesinde başlangıçta seyircinin ilgisini çekmeyi başardı; ancak bir yerden sonra özellikle oyunun öyküsünün aktarılamaması nedeniyle seyircinin yavaş yavaş oyundan koptuğuna tanık olduk. Ek bir bilgi olarak bu grup oyunculuk atölyesine en fazla üye ile katılım gösteren ve tüm Festival boyunca Denizli’de kalan tek gruptu. Ege Üniversitesi iki yıl önce İATG'de sergiledikleri oyunlarıyla sahne almışlardı. Kel Şarkıcı’da metnin anlamsızlığından doğan komediden ziyade tasarım ve oyunculukları belirleyen abartılı bir grotesk akılda kalıyordu. Aslında EÜTT iki yıl önce sahneledikleri ve bugünden baktıklarında eleştirel yaklaştıkları bir oyunla katılmak zorunda kalmışlardı, çünkü Festival’in seçim sistemi gereği tamamlanmış bir prodüksiyonun görüntü kaydıyla başvurmaları gerekiyordu. Bu nedenle de Kel Şarkıcı’nın EÜTT’nin şu anki teatral duruşunu ve düzeyini yansıttığı söylenemez. Festival’e Türkiye’den katılan bir diğer prodüksiyon Tiyatro Telekom’un Kamyon’uydu. Mehmet Baydur’un Kamyon’u dramaturjik açıdan sorunlu bir metin olsa da Tiyatro Telekom’un oyuncularının sade ve samimi yorumları oyunu ilk perdede zevkle izlenir bir hale getiriyordu. Ama ikinci perde için -muhtemelen yeterli prova zamanı olmadığından- aynı şeyi söylemek mümkün değil. İkinci perdede kendini tekrar eden ve sıkıcılaşan bir metni oyuncuların da kurtaramadığına tanık olduk; çok şükür kısa süren bir perdeydi.


Atölye Çalışması
Şubat 2004'te İATP grupları arasında Tiyatro Boğaziçi'nin yürütücülüğünde gerçekleştirilen oyunculuk atölyesi Denizli festivali bünyesinde tekrarlandı. Atölyeye festivale katılan yerli grupların temsilcileri ve gözlemcilerden oluşan 18 kişilik bir kadro katıldı. Atölye sabah saatlerinde 3'er saatlik 3 güne yayılan bir çalışmayla gerçekleştirildi: İlk gün serbest aksiyon, ikinci gün fiziksel aksiyon ve son gün kolektif aksiyon çalışmalarına ayrıldı. İlk günkü çalışma öncesinde -kısa bir tanışma toplantısının ardından- Stanislavskiyen terimlerin tanıtılmasına yönelik 45 dakikalık kısa bir seminer verildi. Tıpkı İstanbul'da olduğu gibi bu çalışmalarda da katılımcıların aktif katılımına dayalı demokratik bir tartışma modeli içerisinde hareket edildi ve grupların buna kısa sürede uyum sağladıkları gözlemlendi. Her çalışma öncesinde 20'şer dakikalık vücut çalışmaları yapıldı. Genel olarak oldukça yoğun ve verimli çalışmalar gerçekleştirildiği söylenebilir. Son çalışma sonrasında yapılan kısa değerlendirme toplantısında katılımcıların çalışmaya yönelik değerlendirmeleri genelde olumlu olduğu gözlemlendi. En çok vurgu alan değerlendirmelerden birisi -İstanbul'da da olduğu gibi- üç günlük sürenin kısa olduğu yolundaydı. Bunun yanında katılımcıların büyük bölümü çalışmalardan yeni çalışma biçimleri ve yeni yaklaşımlar edindiklerini ve kendileri açısından çok yararlı geçtiğine inandıklarını söylediler. Özellikle katılımcılığa açık modelin kendileri açısından yenilik içerdiğini (öğreten-öğrenen, çalıştıran-çalıştırılan ilişkisi kurulmadığını) ve bu noktada katıldıkları diğer atölye çalışmalarından ayrıldığını belirttiler.


Panel
"Amatör Tiyatro ve Amatör Tiyatro'da Örgütlenme Modelleri" başlıklı panele Türkiye'deki mevcut dört amatör tiyatro örgütlenmesinin temsilcileri katıldı. İki güne yayılan ve toplamda 7 saati aşan panelin yöneticiliğini Doç. Dr. Nurhan Tekerek üstlendi ve panelin açılışında Türkiye'de amatör tiyatroların gelişimine ilişkin kısa bir tarihsel çerçeve sundu.


Panelin ilk aşamasında tiyatro örgütlenmeleri "amatör tiyatro" kavramına ilişkin kendi yaklaşımlarını ortaya koydular. İlk olarak ATÇ adına söz alan Mehmet Esatoğlu "amatör tiyatro" kavramının Türkiye'de geçirdiği evrimden bahsetti. 1968'e kadar gelen süreçte amatör tiyatrolara "acemilerin oluşturduğu heveskar tiyatrosu" şeklinde bakıldığını belirterek bu bakış açısının ilk kez 68'de ortaya çıkan yeni eğilimlerle kırıldığını belirtti. Bu kırılmadan itibaren "her yer tiyatrodur" sloganıyla tiyatronun tabana yayılması hareketinin başladığını ve amatörlerin var olan tiyatro ortamına alternatif yaklaşımlar üreten bir odak haline gelmeye başladıklarını belirtti. Bu dönemin önemli tiyatro grupları olarak Devrim İçin Hareket Tiyatrosu ve Genç Oyuncular'dan; önemli amatör örgütleri olarak ise Amatör Tiyatrolar Birliği (ATB) ve Devrimci Amatör Tiyatrolar Derneği'nden (DATDER) bahsetti. Esatoğlu geçmiş yılların bu amatör tiyatro örgütlerini eleştirirken bu örgütlerin dar bir kadronun içine sıkışmış, amatörler açısından ciddi temsiliyet sorunları içeren yapılar olduğu değerlendirmesini yaptı ve türden temsiliyet sorunu olan yapıların kişisel iktidar oyunları içerisine sıkışmasının olumsuz etkilerinden bahsetti. Esatoğlu 12 Mart ile birlikte amatör tiyatro oluşumlarının bir kırılma geçirdiklerini ve ajitasyona ve propagandaya dayalı bir sanat anlayışının hakimiyetine girdiklerini söyledikten sonra bunda önceki dönemin nitelikli amatör gruplarının profesyonelleşmesi (AST ve Dostlar Tiyatrosu örneklerinde olduğu gibi) olgusuyla birlikte değerlendirilmesi gerektiğini söyledi. 12 Eylül sonrasında solun aldığı darbenin amatör tiyatroları da etkilediğinden ve baskılar sonucunda ajit-prop yapılanmaların birer birer yok olduğundan bahsetti. ATÇ'nin bu yeni konjonktür içinde bir yandan amatör tiyatro yapılanmalarının 68'den beri getirdiği geleneğin üzerine ama bir yandan da onların ciddi bir eleştirisini yaparak inşa edildiği değerlendirmesini yaptı. Konuşmanın bundan sonraki bölümünde 80'lerden 2000'lere kadar geçen süreç içerisinde amatör alanda yaşanan önemli yeniliklerin kısa bir özeti yapıldı: Yeni yazarlar (Sarıyer'den Gürhan Başaran, Bakırköy Oyuncuları'ndan Cem yalın gibi), yeni gruplar (İstanbul Sahnesi, Genç Oyuncular, Sarıyer Halk Eğitim Merkezi), yeni sahneleme denemeleri, üniversitedeki tiyatro faaliyetlerinin canlanması (Boğaziçi Üniversitesi Şenliği örneği verildi), birikim ve kaynak oluşturma (Mimesis örneği verildi). Günümüze gelindiğinde amatör grupların alternatifliğini yitirmeye başladığı, bir şenlik enflasyonu yaşandığı ve amatör grupların yaşadığı niceliksel sıçramanın niteliksel bir sıçramayı beraberinde getirmediği değerlendirmeleri yapıldı.


İkinci olarak, Amatör Tiyatrolar Üretim ve Yayın Kooperatifi (ATÜK) adına söz alan başkan Özgür Başkaya kendileri açısından amatörlüğün bir iddia taşıdığını ve geleceğe ilişkin olarak "bütün sanat dalları amatör olmalıdır" ilkesini benimsediklerini belirtti. Bu noktadan sonra sözlerini amatör ve profesyonel sözcüklerinin genel algılanışının bir analizini yapmak amacıyla bir sözlükten alınan tanımlar üzerinden sürdürdü: "Amatör: Heveskar, acemi, yaptığı faaliyeti para kazanmak için yapmayan. Profesyonel: Uzman, işini para kazanmak için yapan." Başkaya bu tanımların ideolojik olduğuna vurgu yaparak kendi amatörlük tanımlarını şöyle yaptı: Amatörlük bir seçimdir, amatörlük bağımsız çalışma anlamına gelir, amatörlük demokrasi kültürünün bel kemiğidir, amatörlük yeni ve sistem-dışı olanın var olduğu alandır. Bununla birlikte profesyonelliğe karşı genelde olumsuz bir anlam yüklediklerini söyledi: Profesyonel bağımsız değildir, çünkü sanat piyasasına bağımlı hareket eder; profesyoneller amatörlere tepeden bakarlar ve onlara "sahneye çıkan seyirci" olarak yaklaşırlar.


İkinci gün İATP adına biz söz aldı ve bu konuda ekteki tebliği sunduk (Bkz Ek1). İATP'nin ardından söz alan Van Amatör Tiyatro Grupları Birliği (VATİG) koordinatörü İzzettin Oktay konuştu. Oktay Van'da bir dönem için politik konjonktür nedeniyle değil tiyatro yapmanın, bir araya gelmenin bile imkansız olduğunu hatırlatarak bu anlamda büyük şehirlerin aksine amatör tiyatro kurmanın bizzat kendisinin politik bir faaliyet olduğu değerlendirmesini yaptı. Ayrıca bölgede profesyonel bir tiyatro faaliyetinden bahsedilemeyeceği için amatör faaliyetin tiyatro faaliyetinin ta kendisi olduğunu belirtti. Bölgede faaliyet gösteren Van Devlet Tiyatrosu'nun tiyatro faaliyetini apolitikleştirmek ve resmi bir nitelikte devamını sağlamak dışında bir misyonu olmadığından söz etti. Önceki dönemlerde düğünlerde ve şenliklerde düzenlenen korsan gösterilerden ibaret olan amatör tiyatro faaliyetinin son dönemde yaşanan "sözde demokratikleşme" ile birlikte bir canlanma içine girdiğini söyledikten sonra VATİG'in bu canlanmanın bir neticesi olduğunu belirtti. VATİG üyesi grupların en önemli ihtiyaçlarından birisinin temel tiyatro eğitimi olduğu değerlendirmesini yapan Oktay VATİG'in bu sorunu çözmeye yönelik dayanışmacı bir örgütlenme olarak ortaya çıktığından bahsetti. Bu noktada İstanbul'da ilişkiye geçtiği İATP'nin yapılanma açısından esin kaynağı olduğunu da belirtti.


Panelin ikinci başlığı "Amatör Tiyatrolarda Örgütlenmeleri Modelleri" başlığını taşıyordu ve bu bölümde örgütlenmeler kendi modellerini anlattılar.


ATÇ adına söz alan Mehmet Esatoğlu ATÇ'nin temel misyonunun amatör grupların niteliğini yükseltmek olarak açıkladı ve bu anlamda eğitim etkinlikleri düzenlediklerini söyledi. Ancak burada eğitim etkinlikleri genellikle profesyonellerin ve akademisyenlerin yönlendirmesiyle gerçekleştirildiği, ATÇ'nin ise daha organizasyonel bir yapı olduğu gibi bir sonuç ortaya çıktı. ATÇ'nin bir masanın etrafına toplanan 9 gruptan müteşekkil olduğu ve hiyerarşik bir paılanma içermediği vurgulandı. Kararların grupların ortak iradesiyle alındığı söylendi. Ancak gerek İATP olarak bizim, gerekse Denizli Festivali organizasyonunu yürüten Deniz Kaptan'ın sorularına rağmen örgütlenme modeli daha açık biçimde ortaya konulamadı.


ATÜK adına söz alan Özgür Başkaya kendi yapılarının oldukça kapsamlı bir analizini sundu. ATÜK fikrinin ilk olarak 1997 yılında düzenlenen Tiyatro Kurultayı sonrasında doğduğundan bahsetti ve ilk adının Anadolu Amatör Tiyatro Birliği (AATB) olduğunu belirtti. 1997'ye kadar resmi anlamda amatör tiyatroların uluslararası düzeyde temsil hakkının IATA (International Amator Theatre Associaton) üyesi olan TOBAV'ın elinde olduğunu, AATB'nin bu duruma son vermek için kurulduğu ve o kurultayda katılımcı olarak bulunan 26 grubun kurucu üye olarak kabul edildiğini anlattı. Ancak birliğin hukuki statüsü tartışılmaya başlandığında dernek ya da vakıf olmak yerine kooperatif olarak örgütlenmenin avantajları bulunduğunun fark edildiği ve böylece yapılanmanın ATÜK'e dönüştüğü bilgisi verdi. ATÜK hukuki olarak sanayi bakanlığına bağlı olarak çalışıyor, 4 yıl görevde kalan bir başkanı ve bir yönetim kurulu var. Üyeler aylık 5 milyon lira aidat yatırıyorlar. Grup değil kişi olarak üye olunabiliyor ve o kişi grubun temsilcisi kabul ediliyor. Yönetim kurulu haftada bir toplanıyor ve toplantılar üyelere açık. Yılda üç kez genel kurul düzenleniyor ve tüm temsilciler davet ediliyor. Bir kişi grubundan ayrılsa bile üyeliği sürüyor. Üyeliğin son bulması ancak kişi kendisi istifa ederse mümkün. İstanbul'daki tiyatro gruplarını temsilen Mehmet Esatoğlu üye olmuş durumda ve onun İstanbul'daki grupları örgütlediği varsayılıyor. İATP'den haberdar olduklarını ama ilişkiye geçmek için biraz zaman geçmesini beklediklerini söylediler. ATÜK'ün sunumu sonrasında bizim bu yapılanmanın fazla devlet merkezli bir bakışın ürünü olduğunu düşündüğümüzü belirterek ATÜK'ün devlet tarafından tanınma konusundaki ısrarının nedenini anlayamadığımızı söylmemiz üzerine Özgür Başkaya kendi tercihinin de devlet-dışı bir yapıdan yana olduğunu ama 1997 kurultayına katılan grupların genel eğiliminin yapılanmanın hukuki bir nitelik taşıması yönünde olduğunu, bunun yapılanmanın çekim gücünü arttıracağının düşünüldüğünü, bu nedenle kooperatif yapısının benimsendiğini belirtti. Son olarak ATÜK'ün amatör tiyatroların öz-örgütlülüğünü savunan ve okul olarak örgütlenmeye çalışan bir yapı olduğu, gruplar arasında birbirini geliştirme ve dönüştürmeye yönelik bir ilişkinin kurulmasının önemsendiği belirtildi.
[2]

İkinci günü aynı konuda söz aldığımızda bültenlerimizde yayınlanan genel ilkelerimiz üzerinden İATP’yi anlattık. Bu sunumdan sonra söz alan Özgür Başkaya öncelikle amatörlük, profesyonellik ve alternatiflik üzerine sunduğumuz çerçeveye katıldıklarını belirtti ve İATP ile ilişki geliştirme niyetinde olduklarını söyledi. Ardından İATP'ye yönelik bazı sorularını dile getirdi: İATP içerisinde Tiyatro Boğaziçi'nin rolü nedir? Alternatiflik vurgusu kullanılıyor, İATP neye alternatif? Alternatifliği tekeline mi almıştır? İATP'ye her alternatif katılabilir mi? Eğitim Araştırma Komisyonu (EAK) nedir, işlevi ve ağırlığı nedir? Sorulardan da anlaşıldığı gibi ATÜK, İATP'ye kendi bürokratik yapılanması içerisinden yaklaştığından onu kendi kavramlarıyla değerlendirmeye çalışmaktaydı. Bu bağlamda hiyerarşi içermeyen yatay örgütlenme modellerinin sadece ATÜK'te değil, diğer pek çok amatör/alternatif yapılanmada da -iyi ya da kötü niyetli- bir kafa karışıklığı yarattığı gerçeğinden hareketle bu sorulara verdiğimiz yanıta bu bölümde ayrıntılı bir yer ayırmayı uygun görüyoruz: "TB İATP içerisinde yer alan herhangi bir gruptur, İATP'nin merkezi bir karar alma organı olmadığı ve güven üzerine inşa edildiği düşünülürse herhangi bir grubun özel olarak belirleyici olması için bir neden yoktur. Kararlar eğilimler doğrultusunda alındığından grupların öz iradesi dışında bir yaptırımı yoktur. Bizce alternatifliğin çeşitli tanımları olabilir, ama bizim alternatifliğimiz tiyatro alanındaki ana akım anlayışları karşısına alır ve kültür endüstrisinin dayatmalarına direnmenin mümkün olduğunu savunur. Bu yılki İstanbul Amatör Tiyatro Günleri'nin (İATG 2004) ana temasının "farklılıkları koruyarak yan yana durma"nın savunusunu yapması bundan kaynaklanır. Bizim alternatif olduğunu düşünen tüm yapılara kapımız açıktır ama bir yapının alternatif olup olmadığına İATP'ye üye olup olmadığına bakarak karar veremeyiz. Örneğin şu anda burada bulunan 'Tiyatro Telekom' bir meslek örgütlenmesi olarak kamu kuruluşları içerisinde tiyatro alanında alternatif bir girişim olarak görülebilir. İATP üyesi olup olmaması bu durumu değiştirmez. Telekom isterse İATP'ye katılabilir. Ya da eğer isterse İATP ile dışarıdan da ilişki kurabilir. Tüm grupların aynı platform çatısı altında birleşmesi mümkün değildir, önemli olan farklı oluşumların farklılıklarını koruyarak bir iletişim ağı kurabilmeleridir. EAK, İATP gruplarının eğitim etkinliklerini düzenlemek için kurulmuş bir yapılanmadır. Tanımı ve içeriği kurulduğu günden itibaren tartışmalar doğrultusunda değişim göstermiştir. Proje bazlı olarak genişleme ve daralma gösterebilir. Şu anda EAK'yı Denizli'de Cüneyt ve Fırat temsil etmektedir. Farklı bir projede bu isimler değişebilir."


İATP'den sonra söz alan VATİG temsilcisi yeni bir yapılanma olmakla beraber kendi örgütlenmelerini kısaca şöyle açıkladı: "VATİG çeşitli kesimlerden 10 grup tarafından oluşturulmuştur. Temel amacı Van'daki amatör grupların tiyatro birikimini arttırmak ve amatör tiyatro faaliyetini tabanda yaygınlaştırmak. Benzeri girişimler Diyarbakır'da da var. İlerde bu tür yapılanmaların sayısı arttığında birbirleriyle iletişimleri sonucu ülke genelinde bir birlikteliğin temelleri atılabilir."


Son başlık "Denizli Festivali ve Amatör Örgütlenmelerin Festivale Bakışı" idi. Bu konuda bütün gruplar bu festivalin olumlu bir organizasyon oluğunda birleştiklerini belirttiler. Biz İATP olarak şenlik organizasyon komitesinin amatör gruplarla ilişki geliştirmesinin ve içeriğini belirlerken dayanışma sergilemesinin şenliğin niteliğine katkı yapacağını düşündüğümüzü belirttik. VATİG temsilcisi İzzettin Oktay bu şenliğin tüm yükünü Denizli Belediyesi Şehir Tiyatrosu'nun çektiğini gözlemlediğini ve diğer amatör grupları çok ortalıkta göremediklerini belirtti. Biz İATP olarak şenliğin Denizlili gruplarla birlikte ortak organize edilebileceğini düşündüğümüzü söyledik. Deniz Kaptan bu konuda bir çağrı yaptıklarını ama ilgilenen olmadığını, bu türden ilişki biçimlerine kapalı olmadıklarını belirtti.


Panele 4 amatör tiyatro örgütlenmesinin dışında bireysel olarak kendi tiyatro gruplarının yapılanmasını anlatmak amacıyla Muğla Üniversitesi Tiyatro Topluluğunun çalıştırıcısı Hakkı Yeloğlu, İzmir MMO Kentin Oyuncuları yönetmeni Günay Toprak, Tiyatro Telekom adına grup üyesi Bekir Bey katıldılar. Bu gruplardan sadece Tiyatro Telekom amatör örgütlenmelerden haberdardı ve ATÇ'yi biliyordu. Tiyatroyu politize etmesi nedeniyle ATÇ'ye karşı olumsuz bir bakış taşıdıklarını söylediler. İATP'yi yeni öğrendiklerini ama üniversite tiyatroları ile bir arada durmalarının kendilerine çok büyük katkıları olacağını düşünmedikleri söylediler. Bunun üzerine kendilerine İATP'nin sadece üniversite gruplarından oluşmadığını anlattık ve Eğitim-Sen TEAB gibi bir yapılanmanın Telekom ile benzerlikler taşıdığından söz ettik. Diğer kişiler ise genelde amatör tiyatro örgütlenmeleri konusunda fazla bir bilgi sahibi olmadıklarını ve bu panelin kendileri için yararlı olduğunu düşündüklerini söylediler.


Sonuç
Sonuç olarak Denizli Uluslararası Amatör Tiyatro Festivali’nin üzerinde durulması ve geliştirilmesi gereken bir festival olduğunu söylemek gerek. Tüm Türkiye’den toplulukların bir araya geldiği bir buluşma noktası olma potansiyeline sahip olan Festival teatral niteliği geliştirilebildiği ve Türkiye’deki amatör topluluklar ve örgütlenmelerle ilişkilendiği ölçüde alternatif bir tiyatro ortamı sunma şansı taşıyor. Bu konuda şu anki DBŞT yönetiminin teatral katkılara açık bir yaklaşıma sahip olması önemli bir avantaj. Özellikle son iki yıldır DBŞT yönetiminin oluşturmaya çalıştığı yeni yönelimin desteklenmesi, eleştirilmesi, geliştirilmesi gerekiyor. Belediye’nin sağladığı olanaklar göz önüne alınırsa ve bu olanaklar yeni Belediye tarafından da karşılanmaya devam ederse Festival’in çok ciddi altyapısal (konaklama, yemek, vb.) sorunlar yaşamayacağını düşünebiliriz. Bu konuda DBŞT’ye elbette çok iş düşüyor ama Türkiye’nin her tarafından toplulukların bu festivale sahip çıkmaları durumunda Belediye’nin yaklaşımı da o ölçüde pozitif olacaktır.


Bizce en önemli mesele Festival ortamının teatralleştirilmesidir. Mevcut haliyle turistik yanının zaman zaman ön plana çıktığını söyleyebiliriz. Ama bu sadece organizasyonel bir sorun değil. DBŞT çalışanları biraz da evsahipliğinin verdiği sorumluluk ve konukseverlik duygusu içinde katılan toplulukların “turistik” isteklerini karşılamayı görev kabul ediyor. Bu noktada katılımcı topluluklara ve gözlemcilere daha çok iş düşüyor. Grupların festivale nasıl bir zihniyetle katıldığı festival ortamını belirleyen en önemli faktörlerden birisi. Mevcut haliyle birçok amatör topluluk içinde egemen olan “heveskar” havanın ve tiyatroya hobi gözüyle bakan zihniyetin Festival ortamına teatral bir katkı sunması zor görünüyor. Yukarıda da değinilen seçim mekanizmasının yeniden ele alınması, katılımcı toplulukların seçimindeki kriterlerin zenginleştirilmesi, hepsinden önemlisi topluluklarla ve örgütlenmelerle Festival organizasyonu arasındaki ilişkinin geliştirilmesi Festival ortamının teatral niteliğinin yükseltilmesi açısından önem taşıyor.


NOT: Fırat Güllü ile birlikte kaleme alınan bu yazı Mimesis Tiyatro Çeviri/Araştırma Dergisi'nin 11. sayısında yayınlanmıştır.




[1] Denizli Belediyesi Şehir Tiyatrosu büyük şehirlerdeki adaşlarından farklı olarak yarı amatör bir yapıya sahip. Toplulukta maaşlı olarak çalışan yalnızca Deniz Kaptan (Ankara Üniversitesi Dil Tarih Coğrafya Fakültesi Tiyatro Bölümü mezunu) ve iki teknik sorumlu var. Onlar dışındakiler amatör tiyatroculardan oluşuyor.
[2] ATÜK ile ilgili bilgi için: www.ozgurtiyatro.tr.cx